Ülkemizde en önemli çevre sorunlarından birisi de hiç şüphesiz “ taş ocakları’dır “
Halen ülkemizin değişik yerlerinde 5000 civarında ruhsatlı taş ocağı bulunmakta olup bunlara ilaveten de 20 000 yeni taş ocağı ruhsat başvurusu bulunmaktadır.
Eskiden taş ocakları çevre yasasına bağlı olarak Çevresel Etki Değerlendirmesi ( ÇED ) yönetmeliğine göre verilmekte idi..
Daha sonra 2003 ila 2007 yılları arasında 3213 sayılı maden yasasının 7. maddesi, madencilik faaliyetleri izin yönetmeliği ve ÇED yönetmeliklerinde yapılan değişikliklerle kum ve taş ocakları ruhsatlarının verilmesi ( ÇED ) yönetmeliği kapsamından çıkarılarak maden kanunu ve yönetmelikleri kapsamına alındı.
Mevzuatta taş ocakları sahipleri lehine yapılan bu değişiklik ile taş ocağı ruhsatlarının alınması kolaylaştı ve mahallinde hiçbir ciddi araştırma yapılmadan çevreye vereceği zararlar göz ardı edilerek ruhsat alan taş ocakları sayısı çığ gibi arttı.
Herhangi bir taş ocağından taş çıkarmak için patlatılan dinamit yakın çevreye 3.6 şiddetinde deprem etkisi yapmaktadır.
Bu da başta yaşamın olmazsa olmazı olan su kaynaklarının kirlenmesine ve kurumasına sebep olmaktadır. Her bir taş ocağının 1 su kaynağını kuruttuğu hesaplanmaktadır.
Ayrıca devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunması gereken, hava kirliliğini de önleyen topraktaki suyu tutan ormanlık alanlar büyük zarar görmektedir.
Bunun yanında turizm alanları, tarım alanları ile yerleşim alanlarındaki konutlar, okullar, sağlık tesisleri vs. de olumsuz etkilenmektedir.
Taş ocakları ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi kentimizde de büyük çevre sorunları yaratmaya devam etmektedir.
Geçtiğimiz aylarda Demirtaş Barajı yakınında 200 hektarlık alanda verilmek istenen taş ocağı ruhsatının yakın çevredeki köyler için ne derece önemli çevre kirliliği tehdidi oluşturduğunu sivil toplum kuruluşları ile birlikte bu köy muhtar ve sakinlerinin gösterdiği tepki ve eylemlerden de hatırlıyoruz..
Kaldı ki gerek kent merkezimizin yakın çevresinde, su kaynaklarımız, ormanlarımız ve tarım alanlarımız çevrelerinde eskiden verilen ruhsatlara göre çalışan birçok taş ocağı olduğu gibi yenilerinin alınması için ilgili makamlara yapılan başvurular da bulunmaktadır.
Öncelikle taş ocağı ruhsatlarının maden yasasına göre değil eskiden olduğu gibi ÇED yönetmeliği kapsamında verilmesi ve eskiden verilen ruhsatların da buna göre revize edilmesini bu yönetmelik esaslarına uymayanların da kapatılması çeşitli çevre sorunlarının önlenmesi açısından son derece önemli ve gerekli görüyoruz..
TAŞ OCAKLARININ HUKUKİ STATÜSÜ VE GERÇEKLER..
Bundan evvelki yazımızda taş ocaklarının çevre kirliliği açısından sebep olduğu olumsuzluklara dikkati çekmiş ve ruhsatlarının 3213 sayılı maden kanunu kapsamında değil çevre kanunu ve ÇED yönetmeliği kapsamında verilmesi gerektiğini ifade etmiştik..
Bugün de ormanlarımız, arım alanlarımız, su kaynaklarımız, çevredeki yerleşim birimlerimiz,yabani yaşam, jeolojik yapı, görsel kirlilik, tarihi eserler, doğal afetlere davetiye çıkarılması, turizm, karayolları gibi çok değişik alanlarda zarar veren taş ocakları sorununun hukuki boyutlarını gündeme getirmek istiyoruz..
Anayasamız ormanların başka amaçlarla kullanılmasını çok sınırlı birkaç hal dışında adeta yasaklamıştır.
Ormanlarımızın hayat kaynağı olan temiz hava, su, canlılar ( endemik bitki, faydalı böcek ve tüm hayvanlar gibi yaşamsal değerler olduğu ve bu değerleri içinde barındıran çok önemli doğal varlıklar olduğunu kabul etmiştir.
Dolayısıyla bu alanlarda izin verilen faaliyetler ve ruhsatlar bu ana ilkeye tamamen aykırı düşmektedir.
Yine anayasamızın 43. maddesinde; devlet tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır hükmü vardır.
Ancak birçok tahsis veya ruhsat alanında tarihi, kültürel ve tabiat varlıkları yer almaktadır.
Anayasamızın 56. maddesinde herkes; sağlıklı ve dengeli bir yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir amir hükmü yer almaktadır.
Taş ocağı ruhsatı verilen bölgelerde yapılan patlatmalardaki sarsıntılardan su kaynakları kaybolmakta kirlenmektedir.
Anayasamızın 45. maddesi devlet tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, bitkisel ve hayvansal üretimi arttırmak maksadıyla tarım ve hayvancılıkla uğraşanları destekler bu konuda gereken tedbirleri alır demektedir.
Taş ocaklarına verilen ruhsatlar sonucu tarımsal su kaynakları tahrip olduğu gibi tarımsal bitki ve meyve ağaçları da tozdan büyük zarar görmektedir.
Ayrıca taş ocakları için ÇED alınmaması da ayrı bir hukuksal boşluk doğurmakta ve ruhsat alınan saha ve çevresinde ciddi hiçbir araştırma yapılmamaktadır.
Burada kısaca özetlemeye çalıştığımız sebeplerle taş ocaklarına ruhsat verilmesi konusu bütün boyutları ele alınmalı ve 3213 sayılı maden kanununun 7. maddesi değiştirilerek bu kanun kapsamından çıkarılmalı ve ÇED kapsamı içinde değerlendirilmelidir.
Ziya GÜNEY
Nilüfer Kurucu Belediye Başkanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder